Cumhurbaşkanı Tatar basın toplantısı düzenledi…Tatar:Cenevre’ye, adanın geleceğini, iki devletin işbirliğini, haksız izolasyonların kaldırılmasını konuşmaya gidiyoruz

0
3

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre’ye; adanın geleceğini, iki devletin işbirliğini, Kıbrıs Türk halkının eşitliğini, haksız izolasyonların kaldırılmasını konuşmaya gideceklerini, yeni siyasetten asla geri dönüş yapmayacaklarını söyledi.

Tatar, Kıbrıs müzakere sürecine Crans Montana’dan devam etmenin söz konusu olmadığını, bu konuda net olduklarını vurguladı.

Gayriresmi Cenevre toplantısına Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile katılacağını ifade eden Tatar, masada, daha önceki gibi onların “devlet”, Kıbrıs Türk halkının da “yalnız” değil, güçlü bir devlet olarak, anavatan Türkiye ile birlikte yer alacağını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre toplantısı öncesinde siyasi partilerle yaptığı bilgilendirme toplantıları sonrasında basın toplantısı düzenledi.

Cumhurbaşkanlığı toplantı salonundaki basın toplantısı sırasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a, Özel Temsilci Güneş Onar ile müzakere heyeti de eşlik etti.

Cumhurbaşkanı Tatar, Cenevre toplantısına anavatan ve garantör Türkiye Cumhuriyeti’nin tam desteğiyle gideceğini söyledi.

Garantör Türkiye Cumhuriyeti’nin duruşunun önemli olduğunu ifade eden Tatar, Kıbrıs Türk halkının, egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü siyasetine tam desteğinin devam ettiğini vurguladı.

Tatar, yeni siyaseti ortaya koydukları Cenevre’ye 4 yıl sonra Türkiye’nin artan tam desteğiyle gideceklerini belirtti.

Federal siyasetin terk edilmesinden sonra ortaya konan yeni siyasette, eşit statünün teyit edilmesi ile müzakere sürecinin başlayabileceğini ortaya koyduklarını anlatan Tatar, iki devletin işbirliği konusunda net olduklarını, enerji ve su konusu başta olmak üzere sınır kapıları ile ilgili işbirliğine hazır olduklarını söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğinin de ortada olduğunu, BM’de yaptığı konuşmalarda, Kıbrıs Türk halkına yönelik uygulanan haksız ambargo izolasyonların kaldırılması gerektiğini işaret etmesi, tanınma çağrısı ve eşit statüsünü dile getirmesinin önemine dikkat çeken Tatar, Türk Devletleri Teşkilatı üyeliğinin de önemine değindi.

Tüm bunların Kıbrıs Türk halkının pozisyonunu netleştirdiğini belirten Tatar, iki taraf arasında “Kazan kazan” formülü ile görüşmeler yapılabileceğini kaydetti.

Ortak zemin olmayışının BM temsilcilerinin raporlarında teyit edildiğini, BM Genel Sekreterinin de bunu teyit ettiğini ifade eden Tatar, yeni biri atansa da neyin değişeceğini sordu.

-“Beyhudeye geri dönüş yok…”

Artık tarafların Kıbrıs’ın geleceğine yönelik bir toplantı yapması gerektiğini, sürecin Crans Montana’dan devamını kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirten Tatar, 60 yıldır çözüm bulunamayan sorunları yeniden tartışmak yerine Kıbrıs Türk halkına haklarının verilmesi gerektiğini, direk uçuş direk ticaret direk temasların verilmesi gerektiğini kaydetti.

“Beyhudeye geri dönüş yoktur artık gelecek konuşulmalıdır” diyen Tatar, Kıbrıs Türk halkına yönelik baskılar, tutuklamalar, boyun eğmeye zorlayacak hareketlerin beyhude olduğunu söyledi.

Egemen eşitlik, eşit uluslararası statü duruşunu Cenevre’de ortaya koyacaklarını belirten Tatar, toplantıda, adada iki devletin işbirliğiyle bir gelecek arayacaklarını söyleyeceklerini kaydetti.

Her zaman diyalogdan yana olduklarını ifade eden Tatar, “Yapıcı tutumumuzu sürdürdük, sağlık kültür ekonomi deprem her konuda işbirliğini önerdiklerini, diyaloğu sürdürdük, şimdi de aynı şekilde Cenevre’de bunu öne süreceğiz” diye konuştu.

-“AB çatısı altında iki devletli çözüm..”

AB çatısı altında iki devletli çözümün bulunabileceğini belirten Tatar, Kıbrıs’ta artık iki devletin kökleştiğini, o yüzden artık yeni maceralara kendilerini sürükleme hakkının kimsede olmadığını söyledi.

Dünyadaki çatışmaların barış huzur ve güvenliğin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini ifade eden Tatar, Türkiye’nin desteği, KKTC’nin statüsünün artmasının bütün yapıyı değiştirdiğini kaydetti.

Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını korumanın her zaman önceliği olduğunu ifade eden Tatar, güçlü sesleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Erdoğan’ın tam desteğiyle Cenevre’ye gideceklerini söyledi.

-“Eşitliğin teyiti…”

Erdoğan ve Yılmaz ile de görüştüğünü, tam destek aldığını, tam istişare içerisinde olduğunu anlatan Tatar, eğer bir süreç başlayacaksa İki tarafın önceden eşitliğinin teyit edilmesi gerektiğini kaydetti.

Annan planı örneğini veren ve tek taraflı AB üyeliğini hatırlatan Tatar, Kıbrıs Türk halkının tüm raporlara “evet” oyuna rağmen aldığı neticenin sıfır olduğunu söyledi.

Rumların Kıbrıs Türk halkını ezmek için politika yürüttüğünü ifade eden Tatar, Erdoğan’ın “Eşit oturup eşit kalmak lazım” sözünü anımsattı ve “Yoksa neticeye gitmek mümkün değildir” dedi.

Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarına sahip çıkmaya devam edeceklerini beliren Tatar, Cenevre’deki toplantı için yoğun çalışma yaptığını söyledi.

Kıbrıs adasının geleceğini ciddi bir şekilde tüm tarafların katılımıyla tartışmak amacıyla bu toplantıyı istediğini belirten Tatar, bu süreçte İngiltere’den de tarafsız davranmasını istediğini ifade etti.

Yeni ve resmî müzakere süreci için eşitliğin sağlanmasının önemli olduğunu, Federasyonun artık ortak zemin olmadığını ifade eden Tatar, bunların önemli diplomatik kazımlar olduğunu belirtti.

-“Cenevre toplantısı başarı..”

Cenevre toplantısının da kendi başarıları olduğunu belirten Tatar, egemen eşitlik, eşit uluslararası statü taleplerinin 4 yılda netleştiğini söyledi.

Kapılar konusunda da işbirliğine açık olduklarını, sürekli yeni kapı açılması gerektiğini söylediklerini belirten Tatar, Rum tarafının daha fazla geçiş istemediğini, o yüzden yeni kapılara sıcak bakmadığını anlattı.

Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Cenevre toplantısına yönelik basın açıklamasında da şunları kaydetti:

“Değerli Siyasi Parti Başkanlarıyla verimli olarak nitelendirebileceğim toplantılar yaptık. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir, ben böyle görüyorum. Yeri gelir bir birbirimizi eleştiririz, ancak birlikteliğimiz güçtür diye düşünüyorum.

Değerli parti yetkililerimiz bizlerle Cenevre’de olacaklar, bu da benim için ayrı bir memnuniyet sebebidir. Orada birlikte durmak, orada Kıbrıs Türk Halkı’nın Cumhurbaşkanıyla birlikte iradesini temsil eden siyasi parti temsilcilerinin bulunması çok önemlidir. Bu konuda da davetimi kabul ettikleri için tümüne teşekkür ederim.

Benim için Kıbrıs Türk Halkı’nın hak ve çıkarlarını korumak her zaman en öncelikli konu olmuştur. Bu yüzden egemenliğimizi, eşitliğimizi ve devletimizi her zaman en öne koydum. Benim için bir diğer önemli nokta da, Halkımıza Rum siyasetinden dolayı 60 yıldır uygulanan izolasyonu destekleyenleri tatmin etmek değil, her anlamda bizimle olan, bizi destekleyen, kısıtlandığımız her platformda güçlü sesimiz ve soluğumuz olan Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğini almaktır. Şu anda büyük bir mutlulukla ifade etmek isterim ki başta Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin tam desteğiyle Cenevre’ye gidiyoruz.

Türkiye’yle istişare içinde Kıbrıs sorununa ilişkin süreçleri sürdürmek bizim devlet geleneğimizdir ve benden önceki tüm Cumhurbaşkanları da buna önem vermiştir. Bazıları iç siyasi mülahazalarla kendini ayrı göstermek istediyse de bu durum Halkımızdan karşılık bulmamıştır.

Seçilmemle birlikte yeni bir yola çıktım, yeni bir vizyon ortaya koydum. Rum tarafını memnun etme politikasının son bulduğunu açıkladım. Herhangi bir süreç olacaksa, iki tarafın eşitliğinin önceden teyit edilmesi gerektiğini, bunun da özden gelen haklarımızın gereği olduğunu söyledim. Yani müzakere odasına girildiğindeki eşitlik değil girmeden de o odadan çıktığınızda da aynı eşitliğin olması gerektiğini defaten vurguladım. Egemen eşitliğimizi ve eşit uluslararası statümüzün teyidini öneminin altını defa defa çizdim. Özden gelen haklarımıza sahip çıkmak Halkımızı hangi görevde olursa olsun temsil ettiğini söyleyen herkesin görevidir, ödevidir.

Önümüzdeki pazartesi Cenevre’de başlayacak toplantının gerçekleşmesi için yoğun çabalarım oldu. Bu fikrimi BM Genel Sekreteri’nin eski kişisel temsilci Holguin’le 1 Temmuz 2024 tarihinde Londra’da yaptığım son görüşmede paylaştım. Orada ortak zeminin olmadığının tespitinin önemin dikkat çekerek, artık çalışmayandan, çalışmayacağı 50 yılı aşkın bir süre devam eden süreçlerle ispatlanmış olan federasyonla zaman geçirilmemesi gerektiği noktasının altını çizdim. Ve dedim ki Kıbrıs adasının geleceğini ciddi şekilde konuşma vakti gelmiştir ve benbunu anavatanların katılımıyla 4+1 formatında yapmak istiyorum. Buna yönelik çalışmalarımız hem buradaki misyonlarla hem de BM dahil diğer çevrelerle sürdü. Geçtiğimiz Eylül ayında Sayın Genel Sekreter’le ikili görüşmemizde bu fikrimi tekrarladım ve bunun bir gereklilik olduğunun altını çizdim. Sayın Genel Sekreter bu fikrimi olumlu bulduğunu, böylesine bir toplantıya ev sahipliği yapabileceğini söyleyerek, bu toplantı öncesinde iki liderle gayriresmi bir yemek yemeyi de istediğini söyledi. Bu önerisini hemen kabul ettim. Hem kendisine duyduğum saygıdan, hem de eski zeminin artık ortak zemin olmadığının kayda geçirilmesinin ardından anlamlı diyaloğun başlaması gerektiğine inandığımdan yaptım. Ardından Sayın Genel Sekreter Birleşik Krallık’ın da bu toplantıda yer alma isteğini kendisine ilettiğini, kabul edersek onların da katılımını arzu ettiğini söyledi. Ben de iyi niyetle konuya yaklaştım, kendilerine dengeyi bozmayacak şekilde iki Garantör Anavatan’ın Dışişleri Bakanları’ndan daha düşük bir seviyede bu katılıma rıza gösterebileceğimizi söyledim. Nihayetinde Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı’nın altında görev yapan Avrupa ve Kuzey Amerika’dan Sorumlu Devlet Bakanları genişletilmiş gayriresmi toplantıda Birleşik Krallık’ı temsil edecektir. Kendisiyle burada Cumhurbaşkanlığındaki Ofisimde geçtiğimiz Cuma günü bir görüşme geçekleştirdim ve net şekilde ülkelerinden tarafsız bir tutum takınmalarını beklediğimi ilettim.

15 Ekim New York’ta BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’in ev sahipliğinde gerçekleştirdiğimiz gayriresmi yemekte, Rum lider ne kadar saklamaya çalışsa da 3 net sonuç çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi taraflar arasında yeni ve resmi bir müzakere sürecine geçilebilmesi için ortak zeminin olmadığı gerçeğidir. BM Genel Sekreteri bu açıklamasıyla federasyonun artık ortak bir zemin olmadığını, iki tarafın farklı pozisyonları olduğunu net şekilde ortaya koymuştur. Yinelemek istiyorum bu tartışma kaldıran bir durum değildir.

İkinci sonuç önümüzdeki Pazartesi akşam başlayacak genişletilmiş formattaki gayri resmi toplantının düzenleneceği duyurusuydu. Bu bizim açımızdan uzun uğraşlar sonucunda elde ettiğimiz önemli bir diplomatik başarıdır. Bu konu da tartışmaya açık değildir. Bizi eleştirenler hala şüphe duyuyorsa hem bahsettiğim zamanlarda basına yaptığım açıklamalara bakabilirler. Tüm bu bilgilerin devletin arşivinde ayrıntılarıyla mevcut olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Üçüncü sonuç ise yine herkesin bildiği şekilde adada bir araya gelerek yeni kapı açılması konusunda görüşmemiz uzlaşısıydı. Bu konuya ilişkin yaşadığım derin hayal kırıklığını yeniden paylaşmak istiyorum. 2003 yılında açılan ilk geçiş kapısından bugüne son 4 ayda yaşananlar herhangi bir süreçte yaşanmamıştır. Metehan araçlı geçiş kapısında yaşanan sıkışıklık hepinizin malumlarıdır. Lefkoşa’da yeni bir araçlı geçiş kapısına olan ihtiyaç da yadsınamaz bir gerçektir. İki tarafın yararına olacağı aşikar olan ve yılda yaklaşık 3 milyon geçiş hacmine, yani 3 milyon muhaceret işleminin yapıldığı Metehan kapısında yaşanan sıkışıklığın giderilmesine yarayacak olan bu önerimiz karşısında çok enteresan ve hiç de rasyonel olmayan bir tutumla karşılaştık. Rum lider güneyden güneye transit koridordan inaret sözde önerisini iki Halkın haklı taleplerine ön şart olarak koydu. Önce mücadelemizin sembol yerlerinden Erenköy sahil şeridinden geçecek kontrollü bir yol istedi, ki niyeti belli, ardından da Akıncılar köyümüzün komşu köylerinden Kiracıköy’den başlayarak topraklarımızdan ve ara bölgenin Lefkoşa’ya bağlandığı yolu içine alacak şekilde ikinci bir transit koridor yani güneyden güneye bir geçiş istedi. Bunların kabul edilmeyeceğini biliyordu. Neden, 13 yıldır bunlar gündeme geliyor ancak geçiş kapısı olmadığından kabul edilmiyordu. Şimdi bunu ön şart haline getirmiş bulunuyor. Kendisine defa defa bir geçiş kapısı önerisi yap değerlendirmeye hazırız demiş olmama rağmen ısrarını bugün dahi sürdürüyor. Yani kazan-kazan olabilecek ve önemli bir ihtiyacı gidermek yerine kaybet-kaybet yaklaşımını tercih etmeye devam ediyor. Konu kapanmış değildir, umarım Rum lider bu uzlaşmaz tutumunda ısrarını sonlandırır.

Yeri gelmişken buradan Sayın Hristodulides’e geçtiğimiz Çarşamba akşamı şahsıma yönelik sarf ettiği sözleri not ettiğimi ancak gerginlik olmaması açısından yanıt vermeyeceğimi duyurmak istiyorum. Belli ki onun amacı daha toplantıya gitmeden ortamı germek. Türkiye Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’yla görüşmemi hazmedememiş, kendi geçtiğimiz hafta sonu Atina’da değilmiş gibi, hem bana hem de Halkımıza hakaret içeren cümleler kurmaya cüret etmiş. Ancak ben bu tavırda olmayacağım. Yapıcı ve pozitif gündemle işbirliği kültürü yaratılmasına yönelik somut düşüncelerimi Cenevre’de paylaşacağım. Kendisini de ‘yaramaz bir çocuk’ gibi davranmaktan imtina etmeye çağırıyorum.

Gayriresmi Cenevre toplantısının gündemi Sayın Guterres’in de davet mektubunda belirttiği üzere, Kıbrıs konusunda ileriye nasıl gidilebileceğini konuşmaktır. Yani oraya adanın geleceğini konuşmaya gidiyoruz. Amacımızın bu olduğunu ve tüm hazırlığımızı da bunun üzerine kurduğumuzu söyleyebilirim. Ben orada ortak amacımızın tükenmişi, başarısızlığı tekrar etmek değil uzlaşılabilecek olana odaklanmak olması gerektiğini vurgulamaya gidiyorum. Bunu da en net şekilde ortaya koyacak bir çerçeveyi orada tüm katılımcılarla açık fikirlilikle paylaşacağım. Halkımızı izolasyon altında yaşamaya mahkum etmenin hiçbir gerekçesi olamaz. 60 yılı aşkın süredir Kıbrıs Türk Halkı hiç suçu olmamasına rağmen temel insan haklarından mahrum edilmektedir. Buna bir son verme zamanı gelmiştir.

Sayın Genel Sekreter’in resmi daveti gelmezden önce bizim kendileriyle gayriresmi toplantıya ilişkin istişaremiz çok yönlü olarak başladı. Gerek New York gerekse Cenevre ile sürekli iletişim halinde BM yetkilileriyle ayrıntıları konuştuk. Yoğun, ancak etkili iletişim sayesinde hemen her gün süren temaslar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Oraya güçlü bir heyetle gidiyoruz. Müzakere heyetimiz, Siyasi parti yetkililerimiz, basın mensuplarımız, resmi görevli arkadaşlarımızla kısa ama yoğun gündemli toplantıya hazırız.”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here