Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu, yayımladığı mesajında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’na Birleşmiş Milletlerin Genel Kurulu çalışmalarında başarı dileklerini iletti.
Tatar ve Ertuğruloğlu’nun Kıbrıs Türkü’nün haklı davasını gündeme getirmelerinin yanında, davanın Birleşmiş Milletler nezdinde daha adil bir zeminde tartışılabilmesi adına Anavatan öncülüğünde BM’deki adil zemin ve işlevselliğinde gündeme taşınması gerektiği temennisinde bulunan Hasipoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ”Dünya Beşten Büyüktür” sözünden hareketle Birleşmiş Milletlerdeki tartışmanın başını çeken bir lider olarak bu konudaki en mağdur ülkenin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olduğunu belirtti.
Hasipoğlu, ”bir ülke düşünün bütün çözüm planlarına ”evet” desin, Kıbrıs Rum tarafı her şeye ”hayır” diyen taraf olarak Avrupa Birliği üyesi olsun.Bizler ise izolasyonlara ve kısıtlamalara mağdur olmaya devam edelim.Birleşmiş Milletler gibi bir oluşuma üye olan ülkelerin çocuğunun bu durumu içlerine sindirebildiklerini düşünmüyorum.Güvenlik Konseyi’nin Beş daimi ülkesinin kendi çıkarları gereği bu statükonun devamından yana.Bu statükodan dolayı 2004 yılında Annan planı sürecinden sonra, Rum tarafı Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Birliği’nin kendilerine yarattığı bu ‘konfor alanından memnun ve çözüme de ihtiyaçları yok ‘ ifadelerini kullandı.
Hasipoğlu şunları kaydetti:
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, geçmiş süreçte, adada yaşanan bazı gelişmelere gözlerini kapayıp, gerçekten de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarını bizim için sorgulatır hale gelmişlerdir. Örneğin Adadaki 111 Türk köyünü yağmalayan ve Rumların yapmış oldukları mezalimlikleri ortaya koyan Ortega raporu, ve keza yıllar sonra çözüm istemeyen tarafın Rumlar olduğunu ve Kıbrıs Türk halkına uygulanan izolasyonlar ve ambargoların kalkması gerektiğini rapor eden Kofi Annanın raporu tarihe tanıklık eden Genel Sekreter raporlardır. Bu raporlar neden Güvenlik Konseyi Kararına dönüşmemiştir? Dönüşmemiştir çünkü Güvenlik Konseyi kendi çıkarları üzerine kurulu ve çözüm üretemeyen, adalet dağıtamayan bir yapı haline dönüşmüştür. Çözüm ve Barış için kurulan Güvenlik Konseyi Mekanizması, sorun çözen değil, sorun üretir hale gelmiştir. Pile ile alınan ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı da bu zihniyetin bir diğer örneği olmuştur. Bütçesinin neredeyse yarısı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan tarafından karşılanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün adadaki taraflara tarafsızlık ilkesi çerçevesinde bir tutum sergilemekten ne kadar uzak olduğu ve adada yalnızca bir tarafın sözcülüğü görevini üstlendiği göstermiştir.Dünyanın ve ülkemizin hakkaniyetli bir BM’ye ihtiyacı vardır.Bu genel kurumlardan beklentimiz, daha adil bir dünya, hesap verebilir bir BM için BM genel kurulunda radikal değişimlerin gündeme alınıp, hayat bulmasıdır.BM nezdinde daha adil bir dünya düzenine geçebilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin başlatmış mücadele sonucunda oluşacak adil bir düzen içersisinde hak ettiğimizi yeri alacağımızdan şüphemiz yoktur.”