Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı Prof. Dr. Nedime Serakıncı, Mavi Ay olarak da tanımlanan 1-31 Mart Prostat Kanseri Farkındalık Ayı’nda, erkeklerde en sık görülen kanser türlerinden biri olan prostat kanserine, sebeplerine ve tedavisine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Prostat kanserinin erken teşhisine olanak tanıyan dünya çapındaki çalışmalarıyla da bilinen Prof. Dr. Nedime Serakıncı, erkeklerde en sık görülen kanser türlerinin akciğer kanseri, prostat kanseri ve kolorektal kanserler olduğuna dikkat çekti.
“Prostat kanseri tüm kanserlerin neredeyse yüzde 41,9’una denk geliyor” diyen Serakıncı, prostat sorunu yaşayan hastaların genellikle gecikmiş olarak doktora başvurmuş olmasının bu oranın daha yüksek ve yaşamı tehdit edici noktaya gelmesine yol açtığını kaydetti.
Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Serakıncı, “Geçikmiş başvurunun en önemli sebeplerinin başında, prostat muayenesinden neredeyse bir tabu gibi kaçınılmasıdır” dedi.
– Prostat konusunda dikkat edilmesi gerekenler
“Peki erkekler, prostat konusunda şüphe duymak ve doktora başvurmak için nelere dikkat etmeli?”
Serakıncı, şu deneyimleri yaşayanların, doktora başvurması gerektiğini belirtiyor:
“Normalden daha sık, genellikle gece boyunca idrara çıkma ihtiyacı; İdrarı olduğu fark edildiğinde neredeyse tuvalete koşma ihtiyacı; İdrara çıkmaya başlamada zorluk; İdrara çıkarken ıkınmak ihtiyacı veya uzun zaman almak; İdrarın zayıf akışı; İdrarın duraklayarak çıkması; Mesanenizin tamamen boşalmadığı hissi; İdrarda kan veya menide kan görülmesi”
– Prostat kanseri genetik mi? Yoksa yaşam alışkanlıklarına mı bağlı?
“Birçok kanserde olduğu gibi prostat kanseri için de hem genetik faktörlerin hem de yaşam tarzının etkili olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Serakıncı, prostat kanserinin, prostat bezinde gelişen en yaygın kanser türü olduğuna dikkat çekti. Serakıncı “Normalde prostat kanseri yavaş büyür. Ancak, bazı durumlarda, nispeten hızlı büyüyebilir ve de hastalığın başlangıcında herhangi bir belirti vermeyebilir” ifadelerini kullandı.
Serakıncı, bir erkeğin prostat kanseri geliştirme riskini artırabilecek faktörleri de şöyle sıraladı:
“Yaş; Kalıtım (aile öyküsü), genetik faktörler önemlidir. Özellikle birinci derece aile bireylerinde risk ikiye katlanıyor (babadan ziyade erkek kardeşte olması); Irk; Obezite; Enflamasyon (mikrobsuz iltihap); Hormonlar; Metabolik sendromlar; Vitaminler ve yağ asitleri; Sigara; Aşırı alkol tüketimi; Egzersiz eksikliği; Ailede kalıtsal meme ve yumurtalık kanseri (HBOC) sendromu; Sıklıkla prostatit olması; yani prostat bezinin enfeksiyonu veya iltihabı; Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, frengi, bel soğukluğu veya klamidya;”
“Bir cümleye indirgeyecek olursak kilolu olmak, hareketsizlik ve de yüksek sigara/alkol tüketimini sayabiliriz” diyen Nedime Serakıncı, yukarıdaki faktörlerin yanı sıra, erkeklerin oto kaporta ve fabrika işçiliği yoluyla kanserojenlerle karşılaşma olasılığının mesleki nedenlerle kadınlardan daha fazla olduğunu ifade etti.
“Biyolojik faktörler ve genetik faktörlerde, birinci derece akrabalarda prostat ve meme kanseri olması da genetik yatkınlığı gösterir” diyen Serakıncı, “yüksek testosteron seviyeleri hücre büyümesini destekleyebilir ki bu da biyolojik faktörlerdendir. Genel olarak ortalamadan daha uzun boylu olmanın da kansere yatkınlığa katkıda bulunduğu gösterilmiştir. Kansere yatkınlığı etkileyebilecek diğer biyolojik etkiler, kromozomal farklılıklar kadar bağışıklık tepkisindeki farklılıklarla da ilişkili olabilir” dedi.
Prof. Dr. Serakıncı, “Bir başka önemli faktor ise erkeklerin, ağrı veya diğer daha belirgin semptomlar gibi önemli bir endişe nedeni olmadıkça, tıbbi yardım arama niyeti/olasılığının düşük olmasıdır. Maalesef bu tarz davranış da kanserin erken belirtilerini gözden kaçırmayı kolaylaştırmaktadır” şeklinde konuştu.
– Erkeklerin prostat kanseri riskini azaltmak için yapabilecekleri neler var?
Prof. Dr. Serakıncı, prostat kanseri riskini azaltmak için dikkat edilmesi gereken noktalara da değindi. Serakıncı, yaşam tarzınızda değiştirebilecekleri şöyle özetledi:
“Diyetinizi Geliştirin. Obeziteden, kilo almaktan uzak durmaya çalışın. Kendiniz için uygun olan sağlıklı kiloyu korumaya özen gösterin ve buna yönelik beslenme alışkanlıkları edinin; Düzenli egzersiz yapın
– Sigara hiç kullanmayın, kullanıyorsanız bırakın; D vitamin seviyelerini kontrol ederek düşükse normal aralıkta olacak şekilde artırın; Cinsel olarak aktif kalmaya çalışın;
-Hangi yaş grubu erkekler, hangi zaman aralığında nasıl bir kontrol yapmalı?
Prostat kanserinde de erken tanının önemine vurgu yapan Prof.Dr. Nedime Serakıncı, “Prostat kanseri taraması, prostat kanserlerinin erken evrelerde özellikle semptomsuz dönemde ve metastaz yapmadan önce saptanmasını ve ölüm oranlarını düşürmeyi amaçlar” dedi.
“Prostat kanseri taramasına ne zaman başlamalısınız?” sorusunun cevabının, kişinin yaşı ve aile geçmişi dahil olmak üzere birçok faktöre bağlı olduğunu kaydeden Serakıncı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Amerikan Üroloji Derneği tarafından PSA tabanlı taramanın zararları ve yararları hakkında alınan ortak karar doğrultusunda 55 ila 69 yaş arasındaki erkeklere önerilir. Bu yaş aralığında olmayan erkeklere rutin PSA tabanlı tarama önerilmemektedir. Bununla birlikte, Avrupa Üroloji Derneği, 40’lı yaşlar da belli aralıklarda PSA testini önermektedir.
PSA testi, belirli bir proteinin (prostata özgü antijen olarak adlandırılır) kanınızda ne kadar olduğunu ölçen bir kan testidir. Bu gün PSA’nın istediğimiz kadar hassas bilgi vermediği bilinmekle beraber maalesef elimizdeki en uygun test olup 30 yıldır prostat kanseri taraması için standart olmuştur. Bu nedenle doktorunuz prostat kanseri taramasına ne zaman başlayacağınızı önermeden önce birçok faktörü göz önünde bulunduracaktır. Ve muhtemelen PSA testini önererek işe başlayacak. Genel yaklaşım 55 yaşında başlamanızı önerirken, aşağıdaki durumlarda 40 ila 54 yaşları arasında PSA taramasına ihtiyacınız olabilir:
“Prostat kanseri olan en az bir birinci derece akrabanız (babanız veya erkek kardeşiniz gibi) olması; Prostat kanseri olan en az iki geniş aile üyesine sahip olmak; Daha agresif kanserler geliştirme riski daha yüksek olan bir etnik köken olan Afrikalı-Amerikalı kökenden gelmek; Ailede, birinci derece akrabalarda 2 den fazla bireyde prostat kanseri ve meme kanseri hikayesi olması”
Prostat kanseri taramasında 55 ila 69 yaş aralığının erkeklerin taramadan en fazla yararlanacağı yaş aralığı olduğunu kaydeden Serakıncı, “Bugün yaşamın uzadığını göz önüne alırsak, prostat kanseri olma olasılığı oldukça artmıştır. Bu nedenle PSA testi ile birlikte doktor kontrolünden geçmek önemlidir. Bazı prostat kanserleri daha agresiftir. Diğerleri yavaş büyüyebilir. Doktorlar, tedavinin risklerini ve faydalarını tartmadan önce yaşınızı ve diğer faktörleri dikkate alacaktır” dedi.
“Doktorunuza ne sıklıkta tarama yaptırmanızı önerdiğini sormalısınız” diyen Serakıncı çoğu erkek için her iki ila üç yılda bir taramanın yeterli olabileceğini söyledi. Serakıncı “İlk PSA testinizin sonuçlarına bağlı olarak, doktorunuz daha az (veya daha fazla) tarama yaptırmanızı önerebilir. PSA testinin sonucuna bağlı olarak doktorlar, PSA puanınızın ne anlama geldiğini belirlerken yaşınızı ve prostatınızın boyutunu dikkate alacaktır” şeklinde konuştu.
Serakıncı şöyle devam etti:
“Genel olarak, 40’lı ve 50’li yaşlarındaki erkekler için: 2,5 ng/ml’den yüksek bir PSA skoru anormal kabul edilir. Bu yaş aralığı için medyan PSA 0,6 ila 0,7 ng/ml’dir. 60’lı yaşlarındaki erkekler için: 4.0 ng/ml’den yüksek bir PSA skoru anormal kabul edilir. Normal aralık 1,0 ve 1,5 ng/ml arasındadır. Bir yılda belirli bir miktarda yükselen bir PSA skoru da anormal kabul edilebilir. Örneğin, puanınız bir yılda 0,35 ng/ml’den fazla yükselirse, doktorunuz daha fazla test önerebilir.
Özetleyecek olursak; prostat kanseri olmayan çoğu erkeğin kan PSA seviyeleri 4 ng/mL‘nin altındadır. PSA düzeyi 4 ile 10 arasında olan (genellikle “sınır aralığı” olarak adlandırılır) erkeklerin prostat kanseri olma olasılığı yaklaşık 4’te 1’dir. PSA 10’un üzerinde ise prostat kanseri olma şansı % 50’nin üzerindedir.
Anormal bir PSA Testi sonrasında ilk etapta doktorunuz PSA testini tekrarlamanızı önerebilir. Seviyeleriniz hala yüksekse, doktorunuz bugün mevcut olan daha yeni prostat kanseri tarama testlerinden birini önerebilir. Bu testler, prostat kanseri riskinizi daha iyi değerlendirmenize ve biyopsi gerekip gerekmediğini belirlemenize yardımcı olabilir. Sadece prostat biyopsisi prostat kanserini kesin olarak teşhis edebilir.”
– “Prostat kanserinin erken tanısına olanak tanıyacak çalışmamız tüm dünyada ilgi görüyor”
Erkeklerin genellikle doktor kontrollerine oldukça ilerlemiş semptomlar olmadan gitmediğini, bu nedenle de çoğu kişinin erken tanı şansını kaçırdığını vurgulayan Prof. Dr. Serakıncı, bu nedenle erken tanıya dayalı olası tedaviyi kaçırmadan, kanserin kontrol edilerek tedavi edilip edilemeyeceğini keşfetmek – gerçekçi, ulaşılabilir bir hedef için bir takım yeni tedavi ve biyobelirteçlere ihtiyaç duyulduğunu da vurguladı. “Örneğin prostat kanserinde olduğu gibi tanıda kullanılan belirteçlerin yeterli spesifik olmaması veya muayene şekli nedeniyle tabu gibi kaçınılma nedeniyle geç kalmalar söz konusu” diyen Serakıncı kendilerinin de bu sorunların üstesinden gelebilecek ve kanseri kronik yönetilebilir bir hastalığa dönüştürebilmek için yeni biyobelirteçler belirlemeyi hedeflediklerini, prostat kanseri ile ilgili çalışmalarının da bu doğrultuda olduğunu kaydetti.
Serakıncı çalışmalarıyla ilgili sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çalışmanın ilk kısmında bunun mümkün olduğunu doktora öğrencim Eyyup Kavalcı ile yaptığımız çalışmada gösterdik. Ki bu çalışmanın iki önemli bulgusu var. Birincisi, idrarda prostat kanseri hücresi elde edilebildiğini gösterdik. İkincisi de elde edilen hücrelerden kişi ve prostat kanserine ait bilindik genetik mutasyonların olduğu prostat kanseri yatkınlık genini yeterli hassasiyette tarayabildiğimizi ortaya koyduk”
Söz konusu çalışmanın hala hazırda devam etmekte olan ikinci ve yeni aşamasında ise ‘daha geniş kapsamlı genom taraması yaparak invaziv olmayan tarama aracı ve tanıya yönelik biyobelirteçlerin belirlenmesine devam etttiklerini söyleyen Serakıncı, bunun sonucunda da uygun maliyetli, güvenilir, herhangi bir laboratuvarda kolaylıkla uygulanabilir hastaya/kişiye özel risk değerlendirmesi yapılabilir bir yaklaşım geliştirme aşamasında’ olduklarının altını çizdi.
Çalışmanın ilk aşamasının yayınlandığını ve bilim dünyasında harika bir kabul aldığını, hatta dünya kongresinde “en iyi bilim”, bir başka uluslararası kongrede de “en iyi sunum” ödüllerine layık görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Serakıncı, şu anda ikinci aşamanın sonuçlarını duyurmaya hazırlandıklarını ve aynı zamanda bilimsel yayına hazırlanırken bir yandan da üçüncü aşamanın alt yapısının tamamlandığını belirtti.